26 Mart 2020 Perşembe

İyi Geceler


Çocuklar uyku zamanı geldiğinde sürekli bahaneler bulur, uyumak istemezler.

Uyku zamanına doğru sakin ve ruhu besleyen aktivitelere yönelmek çocukların yavaşlayarak uykuya hazır hale gelmelerini sağlar.
Uyku vakitleri çocuklarımıza vereceğimiz büyük bir hediyedir.

Bugün bir tavuk ve 3 civciv ördüm. Onları üzerini nakışla işlediğim bir kesenin içine koydum. Eğer küçük bir çocuğum olsaydı uyku vaktinde bu kesenin içinden tavuğu ve 3 civciv yavrusunu çıkarır günlük maceralarını anlatır sonra onları uyumaları için tekrar keselerine koyardım. Ardından küçüğümün üzerini örter ona iyi geceler dilerdim.

İşte bir tarif

Tavuk için 18 ilmek 18 sıra
Civcivler için 10 ilmek 10 sıra örüyoruz.
Her ikisinide kare şeklinde örüp üçgen şeklinde katlayıp dikiyoruz ve iğne iplikle şekil veriyoruz.




Ve bir şiir okurdum.,

İşte bir öneri;

İşler ve oyunlar sona erdi,
Bütün oyuncaklar yerine kondu,
Harika bir gün bitti,
O zaman iyi geceler!

Bembeyaz kaymaklı sütünü iç,
Sıcacık buharlı banyonu yap,
Yorgun gözlerini rüyalara kapa,
O zaman iyi geceler!

Pencerenin ardında yıldızlar göz kırpar,
Deliğin ardında küçük karıncalar gezer,
Sense beyaz yorganın altında uykuya hazırsın,
O zaman iyi geceler.


O zaman iyi geceler,

Sevgiyle kalın, evde kalın.

Banu Kurt


not : şiir internetten alınmıştır.


25 Mart 2020 Çarşamba

Yeni Bir Hayat


    Arkadaşlarım bugün köylerindeki evlerine doğru yola çıktı. uzun bir süre orda kalmayı planlıyorlar. Anne ve babaları orada çiftçilik yapıyor. İnekleri, tavukları, arıları ve ekip biçebildikleri toprakları var.
      Geleceğin en değerli mesleği çiftçilik olacak. Bu düşüncelerle waldorf çiftlik hayvanları yapmaya başladım. İlk ilmeği tavşancık için attım. 

       İşte tarif; 24 ilmek ve 24 sıra uygundur. buraya benimde faydalandığım fotoğrafı ekliyorum.



     Evde olduğumuz bugünlerde, aile olmanın tadını çıkardığımız yemek masalarımızda , yiyeceklerimizin soframıza nasıl geldiğini çocuklarımızla konuşabiliriz. Çünkü uzun zamandır yiyeceklerimizin toprakta yavaş yavaş yetiştiği, bir çiftçi tarafından ekildiği, güneşin ısısı ve tatlı yağmurlarla can bulduğu gerçeğini fast-food'lar sebebiyle unutmuştuk. Özelikle şimdi topraktan gelenler için çocuklarımızla beraber şükretmenin tam zamanı.

          Evet işte bir öneri; çocuklarımız küçükse onlarla bir oyun oynayabiliriz. Evdeki küçük oyuncak figürlerden yardım alalım. 

   "Çiftçi amca çiftçi teyze ekmeğim için buğday büyüttün teşekkür ederim.
İnekçik, inekçik peynirim için süt verdin teşekkür ederim.
Bulutlar, yağmurlar meyvemi suladınız teşekkür ederim."

       Bu aktivite, çocuklara, sadece yiyeceklerin hangi süreçlerden nerelerden geldiğini öğretmekle kalmıyor aynı zamanda onlara daha büyük bir topluluğun parçası olduğumuzu hatırlatmamızı, şükran ve saygı duymamızı sağlıyor. Bunlar unuttuğumuz değerler. Hatırlatalım, hatırlayalım.
         Sevgiyle kalın, evde kalın.  

Not: Sineksekiz yayın evinin "Bostancı Burçik" çocuk kitabı tam da bu konu hakkında




22 Mart 2020 Pazar

Korona günlerinde...



     Yazmayalı çok uzun zaman oldu. Çok zaman önceydi. 2000 lerde ilk bloğumu yazmaya başladım. O zamanlar hepimiz blogcuyduk. Yaptıklarımızı, yaşadıklarımızı, öğrendiklerimizi, önerdiklerimizi yazıyorduk. Tüm dünya yazıyordu. Ben 2008 lerde dikiş dikmeyi ardından da bebek yapmayı öğrenmiştim. Her yaptığım bebeğin bir hikayesi olurdu ve yaptıklarımı paylaşırdım.  12 yıl içinde her şey değişti.
      Bugün evdeyiz, dolaştık, dünyayı gezdik, döndük evlerimize geldik. Düşünmek, üretmek ve daha çok hissetmek için zamanımız var. Dünyayı hissetmek, sevdiklerimizle bağlanmak, neyin önemli olduğunu anlamak için. Değişim yakın ve eskisi gibi olmayacağız.  

     Bloğumu tekrar yazmaya çocuklarımız için başladım. Onlara gelecek için rehberlik edelim diye zira, bu gezegendeki en önemli işi yapıyoruz, gelecek kuşağa yol gösteriyoruz, bu çabamız dünyayı şekillendirecek. 
      Bunca zaman çok işimiz vardı, çok meşguldük, ordan oraya hem kendimizi hem çocuklarımızı koşturduk. çok yorulmuştuk şimdi bir süre zorunlu olarak dinleneceğiz. hem kendimizin hem çocuklarımızın sağlığı için bundan böyle günlük bir rutin oluşturalım ve buna uyalım. Örneğin;
      Sabah oldu, çocuklarımız güne gözlerini nasıl açıyor ? Yatakta esneyip gerinsinler, perdeleri açıp güneşin içeri girmesini sağlayın. Çocuklarınız küçükse perdeleri açarken şarkı söyleyebilirsiniz. 

Bir öneri:

"Günaydın güneş, nasılsın bugün ? 
Oynamak için yepyeni birgün.
(Çocuğunuzun ismi ) ile ( bir oyuncağının adı ) oynar mı bugün ?


Ve bir tarif :

Çocuğunuzla yapabileceğiniz benim klasik kekimin tarifi. Her kalıba uyum sağlar. Çok pratik.

Limonlu Kek
2 adet yumurta
1 su bardağı şeker
2 bardak un 
1 su bardağı süt 
1/2 su bardağı çiçek yağı
kabartma tozu
vanilya 
1/2 limon suyu ve kabuğunun rendesi 

Önce 2 adet yumurtayı şekerle köpük köpük olana kadar çırpıyoruz sonra tüm malzemeyi ekleyip karıştırıyoruz, yağladığımız kalıba döküyoruz ve önceden ısıtılmış fırında 45 dk pişiriyoruz. Sonlara doğru bir bıçak batırarak kontrol edersiniz. Afiyet olsun.



Evet işte başladık. Her gün yazmaya çalışacağım. Bir öneri ve bir tarif. Sİzi seviyorum. Orda olun, sağlıklı ve mutlu olun. evden çıkmayın.

Sevgilerimle,

Banu Kurt 













26 Ağustos 2016 Cuma


"NASIL HAVALANDIĞIMI BULDUM !"
İçinde bulunduğum ruh halimi en iyi anlatan yazıyı Sevgili Nil Karaibrahimgil yazmış :))) 


“Sanırsın böyle büyük, kocaman bir gemi geldi. Başka ülkelerden taze meyveler, bilmediğimiz şerbetler, yeni haberler getirdi.
Sanırsın ben o sırada limanın oradan geçiyordum ve bunları ilk ben duydum. Bir Pazar günüydü. Fazla bir şey beklenmeyen bir gün. Sırf o sırada oradaydım diye tanıklık ettiğim bir güzelliğin tesadüfünü kutluyorum sanırsın.
Nasıl havalandığımı buldum. Böylelikle nasıl havalanabileceğini de bulmuş oldum.
Hayatın anlam kazanınca havalanıyorsun. Sabah bir uyanıyorsun, bütün yorgunluğun seni terk etmiş. Dün yorgun başını ıslak saçlarla yastığa koyduğunda, ilk trene atlamış gitmiş. Kalbindeki motorların gücüyle havalanıyorsun. Bir davulcu atak yapıp duruyor sanki kalp atışlarında. Sana bir haller oluyor. Sende bir değişiklik var. Hayatın maddi manevi tüm mikroplarına aşılı gibisin. Ruhunda daimi bir gülümseme, bizim duymadığımız şakalara güler gibisin. Ayakların da yerde değil.Kötü şeyler o kadar da kötü değil. Korkacak birşey yok. İşte böyle görünüyor havalanınca hayat.Herşey küçük. Sen de görünmüyorsun bile. Kanat olmuş uçuyorsun. Hareket oluyorsun. Bir hareket ne kadar görünürse o kadar görünüyorsun işte.
Sen kendini sıkıp düşlerinin peşine düştüğünde, ilk 10 kilometrede, hatta 20,30,40 kilometrede yalnız gidiyorsun. Buralarda yol kenarlarında duran çok insan görmek mümkün. Yahu demişler, ne ufukta düşümün gerçekleştiğini görüyorum ne de arkamdan gelen var. Durup, geri dönüyorlar. Halbuki “düş”, cevabı içinde saklı kelimelerden.”Düş” diyor peşine. Sırf yolculuk olsun diye yapılan bir şey olsa da. Eğer yılmaz da bu yalnızlığa, sise, yorgunluğa dayanırsan yanında ayak sesleri duymaya başlıyorsun. İnsanlar o kadar harikuladedirler ki, düşlerinin peşine düşenin peşine düşerler. Kimse meydanda fazla vakit harcamak istemez. Eğer adamın biri çıkagelir de, ben falanca yere gidiyorum, orada filanca yapacağım derse, peşinden giden olur. Hayat sadece yol alarak yaşanır.
Yola, varılacak olmasa da yürüyeceğim muamelesi yaptığında, illa ki kalabalıklaşıyorsun ve bir müddet sonra o muhteşem altın kubbeli şehir görünüyor.O şehrin bir şartı var. Oraya varılamıyor. Ama sen zaten varmanın çok sıkıcı olduğunu biliyorsun. Yol almanın müptelasısın. Yürürken yanaklarını yanaklarına sürttüğün o rüzgar olmayacak orada. Varılan yer hem durağan, hem de tatminsiz dolu. Sokaklarında “ayy burası mıymış?” sorusunun fısıldandığı yapay bir cennet. İstemezsin sen onu. Görmemiş gibi yapar geçersin.
Hayat sadece sen yol aldığında anlamına kavuşuyor. İnsanı sadece hayata anlam katan, başkalarına değerli bir şey söyleyen, terle, sevgiyle yazılmış şeyler havalandırıyor. O bir pırpır uçak. Şatafat bekleme ondan. Sana herşeyi kuşbakışı gösteriyor, daha ne yapsın? Seni bir kedi gibi ruhunun boynundan tutup kaldırıyor…
Nereden mi biliyorum tüm bunları? Kolumda morluklar, sırtımda çizikler, boynumda, sırtımda, bacaklarımda ağrılar var. Bir hayalin peşine düştüm, yolunu aldım. Deresini tepesini düz gittim. Yol üstünden kalabalıklaştım. Harikulade insanlar hepsi. Sevgiyle yürüdüler benimle. An oldu, bir ipliği dört kişi iğne deliğinden geçiremedik. Birimiz iğneyi tuttu, birimiz ışığı. Birimiz ipliği deliğe soktu, birimiz öbür taraftan çekti. An oldu, boşluğa, uykusuzluğa, kuşkuya düştük. Ama düş böyle bir kelime işte.
Bu sabah, kalbimde bir davul atağıyla uyandım. Havalanmışım. Kafamı manzaraya dönmüşüm bile.”
*